Cyrela
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Cyrela. Paz Haz. 14, 2009 8:59 pm | |
| Karakterin;; İsmi: Cyrela. Soyismi: Synchlaer. Yaşı: 21. Irkı: Shaman. Karakter Özellikleri: Olayları çözümlemedeki becerisini, küçük yaşta evi terk eden annesinden almıştır. Bazen bu konuda çok odun da olsa mantığını kullanarak birçok olayı çözümlemiştir. Kitap okumayı sever, bu konuda insanlarla yarışabilir. Birçok kitabı, birçok kere bitirmiştir. Yine de bundan sıkıldığı söylenemez. İnsanların -aslında bir kısmını- sever. İşine yaramayan insanlar sadece selamlıktan ibaret olmuştur. Dost kavramı kafasına iyi işlediğinden, dost bildiği insanlar sınırlıdır. Öyle olması da gereklidir. Ailesine bağı sonsuzdur. Annesinin yerini tam olarak bilmediğinden, ona karşı pek bir şey hissetmemektedir. Dışarıdan Cyrela'ya bakan insanlar sevecen bir insan görür ancak Cyrela'nın iç yapısını kimse tam olarak bilememiştir, düşünüldüğü gibi değildir. Sert olması gerektiğinde olur, kibar olması gerektiğinde de kibarlığını takınır. Yine de insanlara laf sokmaya ve incitmeye bayılır. Örnek Rol Oyunu:
- Spoiler:
Bu saldırı onun hiç hoşuna gitmemişti. İyilikle (!) dolu kimliği bunu kaldırabilecek güçte değildi aslında. Bu olaylardan pek haz almıyordu açıkcası ama yine de başka çaresi olmadığından buna katlanmak ve savaşmak zorundaydı. Gözü Lester'ı -sanki başkası onun umrundaydı- aradı. Orada, onlara saldıran Shinobi'lere oklarını gönderiyordu ve yine her zaman ki gibi tam 12'den vuruyordu. Gülümsedi. Ama şimdi düşünmesi gereken, savaşta diğerlerine nasıl yardımcı olabileceğiydi. Ah, tabii ki de her zaman yaptığı gibi bitkileriyle. Carmella, elini pantolonunun cebine soktu. Orada olacaklarından emin olduğu tohumlar vardı. Aslında bu kadar minik ve bir o kadar da sevimli olmalarına rağmen, en sonunda pek te sevimli olmayacaklardı.
Shawn, Lester ve Carmella. Aslında belki de en güçsüzleri gibi görünmesine rağmen bu üçlünün lideri Carmella'ydı. Bu durum hoşuna da gitmiyor değildi. Ayrıca kendisini güçlü hissetmesine de yarıyordu. Carmella'nın aklına gelen fikir, gerçekten de iyiydi. Bu kadar insanın yükünü hafifletebilirdi ve ayrıca savaşta onun da yardımı olurdu. Hemen yere oturdu ve tohumları toprağa serpiverdi. "Büyüdüğünüzde çok şeker olacaksınız." Dedi ve ufak çaplı bir kahkaha, savaş alanında yankılanmadan kayboldu. Kıkırdayarak ağzını kibarca kapadı. Ardından gücünün kaynağı olan eldivenlerini, eline geçirdi. Onlar olmasa ne yapardı kim bilir.. Elini tohumların üstüne tutarak, onlara büyüme emri verdi. Tohumlar bir-iki saniye hiç tepki göstermedi. Acaba cidden göstermemişler miydi? Carmella, elini tohumların üstünde tutmaya devam ediyordu. Onun dışında kimsenin hissedemediği bir sıcaklık vardı elleri ile tohumlar arasında. Tohum, önce çıtırdadı. Arından filizlenme görüldü. Bu bitki olduğundan çok hızlı büyüyordu. Carmella onu dikkatli ve çok anlaşılmasa da şaşıkınlıkla izleyen Sebastian'a döndü. O, kukla yaratabiliyordu. Gerçekten de ilginç bir özellikti ve şaşırmasına gerek yoktu, burada kendisi de dahil herkesin farklı bir ilginç yanı vardı.
"Bunlar bir tür böcek kapanı. Normal büyüklükleri şu kadar-" Eliyle boyutu gösterdi. "Ama büyüdüklerinde normalinin beş katı olacaklar. Ne işe yaradıklarını biliyorsun değil mi? Eğer beni dinlerlerse ki eminim dinlerler, bize saldıran şu shinobileri... yiyecekler. Minik bebeklerimin aromatik kokusu onları cezbeder mi bilmem ama şu gördüğün kısma yapışacaklar ve kısa süre içinde burası kapancak. Sonra da sindirimleri başlayacak." Carmella'nın elleri sürekli hareket içindeydi. Bir yandan Sebastian'a anlattıklarını gösteriyor bir yandan da bitkilerin üstünde elini gezdirerek büyümelerini sağlıyordu. Bu anlattıklarını Sebastian'ın anlamış olmasını umuyordu. Anlamasa bile görünce kafasına iyice oturacağından emindi. Bir ara kafasını böcek kapanlarından ayırıp, diğerlerinin ne durumda olduğunu inceledi. Ardından tekrar işine koyuldu; çünkü gerçekten odaklanması gerekliydi.
Bu kadar çabuk büyümeleri Carmella'yı da şaşırtmıştı. Devasa bitkileri, bir o kadar da büyük ağızlarını açarak, onlara saldıracak olan Shinobi'leri bekliyorlardı. "Sizi seviyorum!" Diye bağırdı onlara birden. Diğerlerine ne kadar korkutucu gözükse de Carmella'nın kendi elleriyle büyüttüğü minik bebekleriydi onlar. Shinobi'lere şöyle bir göz attı birden. Kapanlarının onları yemesini ne kadar da arzuluyordu şu anda. Btikilerini büyütürken gücünü, son damlasına kadar kullanmıştı. Bundan dolayı biraz da bitkindi haliyle. Yine de savaş bitene kadar ayakta kalabilecek güçteydi. Nefret güçlü bir duyguydu ve Carmella istisna kişiler dışında kimseye nefret duymazdı ama bu Shinobi'lere karşı duyduğu nefret dakikalar geçtikçe artıyordu. Aslında onlar da emirler üzerine hareket ediyorlardı ama onlara karşı olanlara nasıl sevgi besleyebilirdi ki?
"Aman Tanrı'm bu da ne?" Herkesin tahmin edebileceği gibi Fulmineous Triad'ın elemanlarından biri olan ve Carmella'nın onu çok tanımamasına rağmen adını bildiği Daphne, gücünün gereği ile çıkarttığı kıvılcımlar küçük bir havai fişek gösterisini andırıyordu. *Gerçekten çok güçlü görünüyor.* Kendine olan güveni suratından okunabiliyordu. Kollarından çıkan elektrik akımı, doğruca gökyüzüne gidiyordu. Ardından ona doğru gelmekte olan Shinobi'yi tam on ikiden vurdu. Carmella'nın suratını kaplayan o mutlulukla karışık hayranlık ifadesi, Sebastian'ın onu uyarmasıyla son buldu. "Carmella!"
Carmella farketmemişti. Sebastian cidden hızlı davranmıştı. Bir ateş Shinobi'si, ona saldırmaya kalkışmış, Sebastian ise bir kuklasını Carmella'nın önüne koyarak, Shinobi'nin saldırısının ona denk gelmemesini sağlamıştı. Kukla önüne geçtiğinde, bir an için ürkmüştü. Geri gitmek isterken de ayağı burkulmuş ve yere düşmek zorunda kalmıştı. Ayağı fazlasıyla acıyordu ama buna dayanabilirdi. Başına gelen bu olan Carmella'nın suratındaki o ifadenin yerinin şaşkınlığa bırakmasına neden olmuştu. O Shinobi'nin ona saldırıdğını ve kendisine zarar verdiğini düşünemiyordu bile. Şu anda tek düşündüğü ayağının acısıydı. "Teşekkürler Sebastian." Dedi kısık bir sesle. Korkmuştu. Kim korkmazdı ki? Artık kapanlarının biraz iş yapması gerekiyordu. Zaten karınları da acıkmış görünüyordu.
| |
|