Romana Necromencer
Mesaj Sayısı : 186 Kayıt tarihi : 05/06/09
| Konu: Romana Paz Haz. 07, 2009 2:24 pm | |
| Karakterin;; İsmi: Romana. Yaşı: 22. Irkı: Necromencer. Karakter Özellikleri: Bir dağdan farksızdır Romana, her zaman yerinde durur. Bu, ailesi katledilmeden önce de böyleydi, hala da böyle. Her ne kadar kibirli olmasa da olması gerektiğine inanır, bu da, onun içinde gizlenmiş, kademeli bir üstünlük duygusu yaratır. Bu duyguyu ise başkalarının dış görünümüne verdiği önemle yansıtmaya çalışır. Bir şekilde, hayatını, tek zayıf yönünü tatmin etmek doğrultusunda şekillendirmiştir. Çevresini, karakterlere önem vermeden seçer, bu seçimde bile Romana`nın göz zevki kendini gösterir. Sıradan bir seçimin, zaten lanetli olan varlığını daha da kirleteceğine inanır. Bunun dışında Romana kendisi dışındakileri okumaktan bıkmayacağı bir kitap gibi görür. Kendi dünyasında, ikinci bir Tanrı`ya ihtiyacı yoktur onun. Dünyasını yarattığı ve onu kendi etrafında dönmeye zorladığı için böyle bir görüşe sahiptir. Yaşamı boyunca asla başkalarının fikirlerine saygı göstermemiş, bildiği ama gösteremediği şeyi var etmek istemiştir. Bu yüzden Romana, derisinin altında ölülerin gücüyle beslenen bir canavardan çok daha fazlasını taşır. Bıçağın, un ufak kemiklerine değdiği yerin çok daha ötesinde bir yerlerde, insanların ruhlarını görebildiğine inandığı, bir çeşit delik oyulmuştur ruhuna. O, kendi ruhundan vazgeçerken, her gece, her kanlı gece, o delikleri sönen giden umutlarla, korkularla ve arzuyla, yapış yapış olmuş tutkularla doldurmuştur. Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
' O kadar acıyor ki... ' Güler gibi oldu. Yaratmak istediği izlenimin tam tersini anlamıştı Anitchka, buna rağmen onu düzeltmedi. " Gözlerim çok kolay nemlenir, bunun üzüntüden olduğunu mu düşünüyorsun? " dedi, kibarlığı bir kenara bıraktı. " Bir aileye sahiptim ama çoktan kaybettim o aileyi. " Duraksadı ve her sorgu odasının klasiği olan sürahi ve bardakla oynamaya başladı. Bir parmağıyla sürahi üzerinde ritim tutarken gözlerini kırpmadan bakıyordu Anitchka`ya. " Yanılmıyorsam, hatırlamıyorum demedim. Sadece, bana neler hissettiğimi soracak olursan, yarı yolda kalırsın. Her neyse. Jeremy`nin ölümü beni oldukça üzmüş olmalı çünkü o gece beni evden uzaklaştırmışlardı. Kasabanın dışında bir çiftlik, ben buraya taşındığımda, çiftlik çoktan boşaltılmıştı. " Dirseğini masaya yerleştirdi ve düşünmeye devam etti. Durumun ironisi gözden kaçacak gibi değildi ayrıca, normalde de konuşmayı seven Romana, hiç susmadan yalanlarını anlatabilirdi aslında. Sadece kabuğunda kalmak, şirin ajanı kabuğuna almak istiyordu. Sonra, başında sorulan o soruyu hatırlayarak durdu ve güldü. " Yüzme bilmediğim için, Jeremy`i o halde bulduğumda babamı çağırmaya gittim. Ama yeni birisi olmaya çalışıyorsanız, eksikleri doldurmalısınız, değil mi? " Durdu ve hem her anlama gelebilecek, hem de hiçbir anlama gelmeyecek türde bir bakış attı kadına. ' Bana inanmıyorsun. ' diye düşündü. Anlayışla bükülen yüz hatlarına baktı Romana. Gerçekten de yüzme bilmiyordu o zamanlar, Albert yüzerken ona yetişmek için yaptığı maskaralıklar sonucu, suda sığ yerler keşfetmişti. Jeremy`i boyunun neredeyse yarısı kadar bir derinlikte boğmuştu. Jeremy`nin nasıl da saçlarına yapıştığını hatırladı. Onun iğrenç ellerini saçlarında hissettiği zaman, o gece saçlarını Albert`a kestirtmişti, bir daha da uzatmamıştı. Bembeyaz ellerini, öne uzattı ve parmağındaki yüzüğü inceledi. O zamanlar, her grup için amblemli yüzükler modaydı, bu yüzden Albert ve Romana da birbirinin eşi birer tane yüzük almışlardı. O dönemler, Albert`ın bonkör olduğu dönemlerdi, gerçi yüzüğü aldıktan sonra kısa bir süre takabilmişti. Onun, bir ayda ne kadar geliştiğini, parmaklarının nasıl da kalınlaştığını hatırladı, yinede onun takmayışı, Romana`nın umurunda olmamıştı, şimdi bile yüzüğü genişlettirmiş, takıyordu. Birden içinde kabaran duygular, daha acı verici bir hal aldı parmağına bakarken. O an hissetti, gözyaşları son altı senede çektiği her şey için akmıştı, gözyaşları, ruhundaki günahları yıkamak için akmıştı, gözyaşları, Romana, onların kanını akıtacağı gibi akmıştı, olacakların habercisi gibi. Yaşamak için onların vaktinden çalmıştı Romana, şimdi ise onların hepsi ölmüştü. Birisi dışında. Albert`ın yüzünü gözünün önüne getirirken, kendini kötü hissetti. Ölmesini istememişti hiç. Pişmanlığı zamanında o kadar fazlaydı ki, Albert`ın cesedini ön koltuğa yerleştirip, şoför koltuğuna geçmişti ve son anda vazgeçmemek için, kemerini de bağlamıştı Romana. Onunla birlikte ölecekti, bu sefer, dikiz aynasından, kendi ölümünü izleyecekti. Kardeşi, annesi veya babasının ölümünü izlediği gibi olmayacaktı bu. Yokluğuna üzüleceği bir şeyin ölümünü izlemek gibi olacaktı. Haz ve acı kim bilir ne kadar yakışacaktı birbirine. Bu kadar kararlıyken, bu kadar hevesliyken nasıl olmuştu da, kemerini birden çözüp atlayabilmişti son anda?
' Yaşamam gerekiyordu. ' diye düşündü. Sonra hatırladı, biricik abisinin sözlerini, o arkasını döndüğünde, dişi bir aslan gibi kükreyerek nasıl da atlamıştı üzerine. On iki yaşındaki bedeni, nasıl da onun karşı koymalarına direnmişti, cesurca. Gözü dönmüştü bir kere, ne sonuçları düşündü, ne de onu özleyebileceğini. Romana sadece ardı ardına onun kafasına kürekle vurduğunu hatırlıyordu. Güçsüz kollarının pes etmeden, art arda vuruşunu canlandırdı gözlerinin önünde. Görüntüde, kısa saçlar etrafında dalgalanıyordu ve Romana sıcaklığı hissediyordu. İşte, düzenli olarak yapılan koşular burada gösteriyordu kendisini, Romana koşmanın verdiği güçle ve hızla Albert`ın sırtına atlıyordu. Aslında öldürmek gibi bir niyeti yok, sadece Albert`ın onun bu çabaları karşısında gülmesine dayanamıyordu. Cılız bacakları güzelce kavrıyordu Albert`ın kalınlaşmış belini. Sonra da Romana fark ediyordu ki onun minik yumruklarından çok daha fazlası, çok daha güçlüsü gerekiyor. O bunu düşünürken, en yakındaki kürek elinde beliriveriyor, Romana, darbe etkili olsun diye kalkıyor onun üzerinden ve Albert, dönüp, gözlerinin ta içine bakıyor. Sonra da görüş alanına giren kürek, etrafa toprak parçaları ve kan saçıyor. Romana her şeyi inanılmaz bir netlikle hatırladığında gözlerini kıstı ve ileri baktı. Albert`ın kanının cılız, beyaz ışıkta ne kadar da saf olduğunu hatırladı. Sonra da yaranın üzerine kapanan bembeyaz ellerini görür gibi oldu. Ellerini kaldırdığında kan, dirseğine doğru akmıştı da Romana onları kırbaç yaralarına benzetmişti. İlk kez kendisini güzel bulmuştu. Her zaman renginin ürkütücülüğünden hayıflandığı teni, bir nimet oluvermişti gözünde. Sonra, gri gözlerinden aşağı, bir damla yaş kaymıştı. Acaba Agamemnon da, Ifiginia`yı kurban ederken, gözyaşı dökmüş müydü? Agamemnon için Truva ne demek olmuştu? Artemis`in kan uğruna açtığı yollar sonucu düşen Truva`yı mı görmüştü, her defasında? ' Oysa ben, kızının cesedinin yanına diz çökmüş, Agamemnon`u görürüm, gözleri yaşlı Agamemnon. ' Bu yüzden Romana, onun ölmesi gerektiğine inanıyordu. Albert ölmese, nasıl fark ederdi kendisini? Kanın kendisini büyüleyen kırmızı tonları o zaman da gözüne böyle alacalı görünür müydü? Gözleri böyle mi bakardı Romana`nın? Yoksa bu doğuştan gelen ve zamanla birlikte akan ve gelişen, olduğunu bildiği bir şey mi olmalıydı? O zaman, sorular ve cevaplar farklı mı olacaktı? Güldü. Annesinin kendisine bakışlarını hatırladı. Kim olduğunu, belki de ilk anlayan o kadındı. ' Annem beni bir canavar olarak görürdü, kendi annem. Aslında haklıydı ama insan alınıyor işte. ' Tekrar güldü. Kulağına, çellosuyla çaldığı notalar dokunurken, salonda oturup, en sevdiği uvertürleri çalışını hatırladı. O notalar nasıl da şekillenmişti gözlerinde, her nota, nasıl da parmaklarının altından kaymıştı. Çaldığı en neşeli müzikte bile gözlerinin önünden ölü melekler, periler kaymıştı. O zaman inandığı güzel şeyler. Kendisinden güzel olduğunu düşünüp de, zihninde sürekli öldürme merasimi düzenlediği o şeyler. İnsan böyle düşünüce giriyordu besteleyenin zihnine. Kim bilir, kaç kez ay ışığında, sevdiği kadının kanını düşleyerek yazmıştı Beethoven, Moonlight Sonata`yı, Tschaikowsky, 1812. Uvertürünü bestelerken, ne kadar kan görmüştü?
Arkasına yaslandı. " Bu sizin sorgunuz, biliyorum. Yinede mazur görün. Müzik sever misiniz? " Elini, kolyesine götürdü ve gülümseyerek bekledi.
| |
|
Marcus Vampir
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 04/06/09 Mücadele Tarafı : Vampirler. En Belirgin Özellikleri : Korkusuz, zeki.
| Konu: Geri: Romana Paz Haz. 07, 2009 2:29 pm | |
| | |
|