Eski bir melodi. Beynimin içinde dönüp duran. Huzur veriyor, benliğimin dışa vurmasını engelliyor. Bizde normaliz, içimizdeki vahşiliği tutmayı biliyoruz. Güzel vücutlarımızın ardında yaşlanmış, çirkin, günahkar ruhlar yok. Ruhlarımız var mı ki? Tartışılması gereken soru. Benim zamanım yok. Yaprakların hışırtıları beyninin içindeki melodiden güzel bir ses gibi geliyordu şimdi ona. Karanlık ormanda görebildiği tek şey buydu zaten, yapraklar ve o yaprakları tutan bedenler. Kahverengi ve yeşil yer yer sarılarda vardı. Çoktan ölmüş yapraklar, bizim bedenlerimiz gibi diye düşünmeden alamadı kendini. Bazı şeyler değişmeye başlamıştı, vampir konseyini toplayıp saçma sapan kuralların konulmasına kadar gidiyordu değişikliğin sonu. Korunma amaçlı olduğu söylense de Dwayne çoğu kural için ‘ saçmalık’ demiş ve geçmişti. Uyması gerekirdi aslında, uyacak mıydı orası tartışılır. Ağaçlar güzel ağaçlar dile gelin ve yüzyıllık yaşamınızdan gördüklerinizi anlatın. Daha önce bu topraklarda kaç savaş gördünüz? Hangisi mutlak zaferle bitti? Bunun cevabını vermek için yıllanmış ağaçlar olmaya gerek yok ben söyleyeyim, hiçbiri. Melodi geri döndü, yaprakların hışırtısını duymuyorum artık. Neden buradayım onu da bilmiyorum sadece biraz huzur için geldim galiba. Yaşam yordu beni.
Amaçsız yürüyüşü sürerken ağaçların birinin dalındaki siluet takıldı gözüne. Ne olduğunu anlamak için fazla bakmasına gerek yoktu. İnsan olamazdı, bulunduğu konum itibariyle vampir olması muhtemeldi. Siluette onu fark etmiş olacak ki son derece zarif bir şekilde daldan aşağıya atlattı. Bu adamın yüzünde istemsiz olarak bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı. Dışarıdan bakan biri için itici gelecek bir gülümseme. Yalnızca etkilendiğinde ortaya çıkarttığı bir gülümseme. Karşı tarafın onu süzen bakışlarına aynı şekilde yanıt vermişti. Uzun zamandır buralarda yaşıyordu ama hala herkesi sima olarak tanıyordu, şimdi karşısında duranı ise daha ne önce görmediğine emindi. Kocaman parlak mavi gözleri dışında diğer vampirlerden farklı durmuyordu, sadece biraz daha çocuksuydu. Bembeyaz bir ten ve kan kırmızısı dudaklarla nasıl çocuksu olunur demeyin, onun gözlerinin içindeki çocuksuluktu adamın görebildiği. Ayrıca ufak tefek tipide bunu destekliyordu. Ağzından dökülen Latince kelimeler yalnızca suratındaki ifadenin sesli bir gülüşe dönüşmesine sebep oldu. “ Kim karar verdi buna?” kelimeler sesiyle ve nefesiyle hayat bulurken sırıtışı bütün suratını kapladı vampir dişlerini ortaya çıkarmıştı. Kavga çıkartıp, huzurunu bozmak gibi bir amacı yoktu. Biraz eğleniyordu o kadar. Böyle sıkıcı bir günde karşısına böyle biri çıktığı için şanslı saydı kendini. Artık ne beyninin içindeki melodi vardı nede yaprakların hışırtıları. Karşısındakine kulak kesilmişti.